İzleyiciler

24 Şubat 2012 Cuma

Charles Bukowski'den bir hikaye - Battaniye

Son zamanlarda iyi uyumuyorum, ama sözünü etmek istediğim bu değil tam olarak. Uykuya daldığımı sandığım anda olan bir şey. “Uykuya daldığımı sandığım” diyorum çünkü aynen öyle. Giderek daha sık uykuda olduğumu hissediyor ama düşümde odayı görüyorum, yatağımda uyuyorum ve her şey yatağa girmeden önce bıraktığım gibi. Yerdeki gazete, komodinin üstündeki boş bira şişesi, çanağının içinde dönüp duran tek balığım, saçım kadar bana özel şeyler. Çoğu kez, uyanıkken, yatağa uzanmış uykuyu beklerken, acaba gerçekten uyanık mıyım yoksa uyuyor ve odamı mı düşlüyorum, diye soruyorum kendime.

Her şey ters gidiyor son zamanlarda. Üst üste gelen ölümler; kötü koşan atlar; diş ağrısı, kanama ve diğer sözü edilmeyen şeyler. Bazen, bundan daha kötü olamam, diye geçiriyorum içimden. Ama sonra, hiç olmazsa bir odan var, diyorum. Sokakta değilsin. Bir zamanlar umursamazdım sokakta olmayı. Ama sokaklara tahammülüm yok artık. Çok az şeye tahammülüm var. Vücudumu iğneyle oydular, neşterlendim, bombalandım hatta. Genellikle yeter diyorum artik; daha fazlasına katlanamam.

Olay şu: Düşümde kendimi odamda gördüğümde ya da odamda uyanıkken, bilemiyorum, iste o sırada bir şeyler oluyor. Dolap kapısının hafif aralık olduğunu fark ediyorum, oysa biraz önce kapalı olduğundan eminim. Sonra kapının aralığı ile vantilatörün (hava çok sıcak olduğu için yerde bir vantilatör var) aynı çizgide olduklarını ve başımı gösterdiklerini fark ediyorum. Ani bir öfke ile yastığımdan uzaklaşıyorum; öfke diyorum çünkü beni ortadan kaldırmaya çalışan bu şeylere okkalı bir küfür sallıyorum. “Adam delirmiş,” dediğinizi duyar gibiyim, delirmiş olabilirim gerçekten. Ama sanmıyorum nedense. Bu lehime küçük bir artı olarak yazılabilir. İnsanlarla birlikteyken iyi hissetmem kendimi. Benden uzak şeylerden söz ediyorlar, benim duymadığım heyecanlar duyuyorlar. Ama onlarla birlikteyken kendimi güçlü hissediyorum. Şöyle düşünüyorum: Onlar bütünün küçücük parçaları ile hayatlarını sürdürebiliyorlarsa, ben de sürdürürüm. Ama yalnız kaldığımda, kendimi bir duvarla, soluk almakla, tarihle, kendi sonumla kıyaslayabildiğimde bazı tuhaf şeyler olmaya başlıyor. Zayıf bir adamım ben anlaşılan. İncil’i denedim, filozofları denedim, şairleri denedim, ama hepsi bir şekilde hedefi ıskalamışlardı. Tamamen farklı şeylerden söz ediyorlardı. Ben de uzun süre önce okumaktan vazgeçtim. İçki, kumar ve seks biraz işe yarıyordu, yaşantımla cemiyetin, kentin, ülkenin bir ferdi gibiydim; ancak tek fark benim “başarma” isteği duymamamdı. Bir aile istemiyordum, ev istemiyordum, iyi bir iş istemiyordum. Böyleydim: entelektüel değildim, sanatçı değildim, sıradan insanı kurtaran köklerden de yoksundum. Arada derede kalmış bir şeydim, bu da deliliğin başlangıcı olsa gerek. Ve öyle bayağıyım ki!

Elimi kıçıma sokup kaşıyorum. Basur. Cinsel ilişkiden daha zevkli. Kanatıncaya kadar kaşırım, acı beni durmaya zorlayıncaya kadar. Maymunlar yapar bunu, goriller yapar. Onları kanayan kıçları ile hayvanat bahçesinde görmüşlüğünüz vardır. Ama devam edeyim izninizle. Garipliklere meraklıysanız cinayet-ten söz edeyim size. Bu Oda Düşleri, öyle diyelim bunlara, birkaç yıl önce başladı. İlk seferinde Philadelphia’daydım. Çalışmıyordum, kirayı dert ettiğim için olmuştu belki. O sıralar sadece şarap ve bira içiyordum, seks ve kumar da tüm güçleri ile kanıma girmişlerdi. Bir sokak kadını ile yaşamama rağmen her gece iki-üç farklı erkekle beraber olduktan sonra benimle seks ya da kendi deyimi ile “aşk” yapmak istemesi tuhafıma gidiyordu… Etkileniyordum, zorlanıyordum. “Tatlım,” derdi bana, “seni sevdiğimi anlamalısın. Kadın seni içine alabilir, orada olduğunu sanırsın ama değilsindir. Seni içime alıyorum.” Pek yararı olmuyordu. Duvarları biraz daha yaklaştırıyordu sadece.
Bir gece, düşte ya da değil, uyandım ve yanımda yatıyordu (ya da uyandığımı düşlüyordum) etrafıma bakındım ve bir sürü küçük adamın bizi yatağa bağladıklarını gördüm. Otuz-kırk küçük adam, gümüş renginde bir teli yatağın altından geçirip üstümüze sarıyorlardı. Kadınım huzursuz olduğumu hissetmiş olmalıydı. Gözlerini açıp bana baktı. “Siss, sessiz ol!” dedim. “Kımıldama! Bizi elektrik vererek öldürmeye çalışıyorlar!” “KİM BİZE ELEKTRİK VERMEK İSTİYOR?” “Allah belanı versin, sana sessiz olmanı söyledim! Kımıldama!” Uyuyormuş gibi yapıp bir süre daha çalışmalarına izin verdim. Sonra var gücümle doğrulup telleri kopardım. Afallamışlardı. İçlerinden birine bir yumruk bile salladım. Nereye kaybolduklarını bilmiyordum ama onlardan kurtulmuştuk. “Bizi ölümden kurtardım,” dedim kadınıma. “Öp beni,” dedi.



Neyse, günümüze dönelim. Sabahlan kalktığımda vücudumda izler oluyor, morluklar. Özellikle izlediğim bir battaniye var. Bu battaniye ben uykudayken canıma okumaya çalışıyor. Bazen uyanıyor, battaniyeyi gırtlağıma sarılı buluyorum, soluğum kesiliyor. Hep ayni battaniye. Ama ben bir şey olmamış gibi davranıyorum. Bir bira açıyorum, başparmağımla Yarış Bülteni’ni aralıyorum, acaba yağmur yağacak mı diye pencereden bakıp her şeyi unutmaya çalışıyorum. Tek istediğim beladan uzak ve huzurlu bir hayat. Yorgunum. Bir şeyler hayal etmek ya da uydurmak istemiyorum. Ama o gece battaniye bir kez daha uyuz etti beni. Yılan gibi kıvrılıyor, biçimden biçime giriyor, açık durmayı reddediyordu. Ertesi gece de aynı şey. Kanepenin önüne, yere fırlattım. Sonra kımıldadığını fark ettim. Başımı her yana çevirdiğimde kımıldıyordu, inanılmaz bir hızla. Kalkıp bütün ışıkları yaktım, gazete okumaya başladım, ne olursa, moda sayfası, keklik nasıl pişirilir, bahçenizde biten yabani otlardan nasıl kurtulursunuz; editöre mektuplar, siyaset sütunları, küçük ilanlar, ölüm ilanları… Ben okurken battaniye hiç kımıldamadı. Birkaç bira içtim, sonra gün ışıdı, uyumak kolaylaştı. Geçen gece olan oldu. Akşamüstü başladı aslında. Uykusuz ol düğüm için akşamüstü dört sularında yatağa girdim, uyandığımda ya da düşümde uyandığımı gördüğümde battaniye gırtlağıma dolanmıştı yine, kararlıydı bu kez! Ayyuka çıkmıştı artık! Beni haklamaya kararlıydı ve güçlüydü, ya da ben güçsüzdüm, düşte gibi, soluğumu kesmesini engellemek için var gücümü kullanmak zorunda kaldım, ama üstümden atamıyordum bir türlü, küçük ama güçlü ataklar yaparak beni gafil avlamaya çalışıyordu. Ter içinde kalmıştım. Kim inanırdı böyle bir şeye? Canlanıp beni boğmaya çalışan bir battaniye? Böylesine lanet bir şeye kim, nasıl inanırdı? Hiç bir şey bir kez yaşanmadan inanılır olmaz -atom bombası ya da Rusların uzaya insan göndermesi ya da Tanrı’nın dünyaya inip kendi eseri insanlar tarafından çarmıha gerilmesi. Gelmekte olan şeylere kim inanır? Son ateş zerresine? Uzay gemisindeki son sekiz-on kadına ya da Nuh’un gemisine ya da insanlığın yorgun tohumunu başka bir gezegene ekmeye? Bu battaniyenin beni öldürmeye çalıştığına inanacak adam ya da kadın nerede? Tek bir kişi bile bulamazsın, lanet olsun! Bu da işleri bir şekilde daha da zorlaştırıyordu.

Başkalarının hakkımda ne düşündüklerini umursamadığım halde onların battaniye gerçeğini bilmelerini istiyordum. Tuhaf, değil mi? Neden acaba? Sık sık intihar düşüncelerine kapılmama rağmen battaniyenin bana yardımcı olmaya çalışması direnmeme neden oluyordu. Sonunda mereti yere çalıp bütün ışıkları yaktım. Bu her şeye bir son verecekti! IŞIK, IŞIK, IŞIK!

Ama olmadı, ışığın altında bile kıpırdayıp birkaç santim ilerlediğini fark ettim. Oturdum, gözlerimi üstünden ayırmadım. Yine hareket etti. Yarım metre ilerledi bu kez. Kalkıp giyinmeye başladım. Ayakkabılarımı ve çoraplarımı almak için battaniyenin yanından geçtim. Sonra giyindim ve ne yapacağımı bilemedim. Battaniye kımıldamıyordu artik. Biraz yürümek iyi gelirdi belki. Köşedeki gazete bayiine gidecektim. Mahallenin bütün gazete satıcıları entelektüeldi: G.B. Shaw, O. Spengler ve Hegel okurlardı. Çocuk filan değillerdi: 60, 80, 1000 yasındaydılar. Lanet olsun. Kapıyı çarpıp dışarı çıktım. Merdivenin başına geldiğimde bir şey beni kafamı çevirip holün sonuna bakmaya itti. Doğru tahmin ettiniz: Battaniye beni izliyordu, yılan gibi kıvrılmış, önündeki gölgeli kısımda baş, ağız ve gözler. Size şu kadarını söyleyim, dehşetin dehşet olduğuna inandığınız anda daha az dehşete düşersiniz. Bir an için battaniyemi bensiz kalmak istemeyen yaşlı bir köpek gibi düşündüm,
beni izlemek zorundaydı. Ama sonra bu köpeğin, yani battaniyenin beni öldürmeye çalıştığını hatırladım, hızla indim merdivenden. Evet, evet, peşimden geldi! İstediği gibi hızlanıyordu, basamakları indi. Sessiz. Kararlı. Üçüncü katta oturuyordum. Aşağı kadar izledi beni. İkinci kata. Önce dışarı çıkıp koşmayı düşündüm ama dışarısı karanlıktı; geniş bulvarlardan uzak, sessiz ve tenha bir mahalleydi benimki. En iyisi birilerinin yanında olmak, durumun gerçekliğini sınamaktı. Gerçeğin gerçek olabilmesi için en az iki oy gerekiyordu. Yaşadıkları zamanın ilerisinde olan insanlar bunu bilirler, deliler ve sanrı görenler de. Bir hayali sadece sen görüyorsan ya aziz derler adama ya da deli. 102 numaralı dairenin kapısını çaldım. Mick’in karısı açtı kapıyı. “Selam, Hank,” dedi, “girsene.” Mick yataktaydı. Her yeri şişti, bilekleri normalin iki misli, karnı hamile bir kadının karnı gibi. Çok içiyordu, karaciğeri iflas etmişti. Su doluydu Mick. Askeri Hastane’de oda boşalmasını bekliyordu. “Selam, Hank,” dedi, “bira getirdin mi?” “Bak, Mick,” dedi karısı, “doktorun ne dediğini biliyorsun. Damla bile içmeyeceksin, bira bile.” “Battaniye neyin nesi?” diye sordu Mick. Aşağı baktım. Battaniye fark edilmeden içeri girebilmek için koluma dolanmisti. “Bende bir sürü battaniye var, isinize yarar diye düşündüm.” Kanepenin üstüne fırlattım lanet şeyi. “Bir bira bile getirmedin mi?”
“Hayır, Mick.”
“Bir bira çok iyi gelirdi.”
“Mick,” dedi karısı.
“Bunca yıldan sonra şak diye kesmek kolay mı sanıyorsun?”
“Peki, bir tane olabilir,” dedi karısı, “bakkala gidip alayım.”
“Gerek yok,” dedim, “ben yukarı çıkıp buzdolabımdan alırım.”

Kalkıp kapıya doğru yürüdüm, gözüm battaniyenin üstündeydi. Kıpırdamadı. Kanepeden öylece baktı bana. “Hemen dönerim,” dedim ve kapıyı kapattım. Her şey kafamın içinde cereyan ediyor, diye geçirdim içimden. Battaniyeyi yanımda taşımış, beni izlediğini hayal etmiştim. İnsanlarla daha fazla görüşmeliydim. Dünyam çok dardı. Yukarı çıkıp buzdolabından 4-5 bira aldım, kesekağıdına koyup aşağı inmeye başladım. İkinci kata vardığımda bağrışmalar, küfürler ve bir el silah sesi duydum. Koşarak 102 numaraya daldım. Mick o davul gibi hali ile ayakta duruyordu, elinde de 32′lik bir magnum. Battaniye kanepede, bıraktığım yerdeydi. “Mick, delirmişsin sen!” dedi karısı. “Haklısın,” dedi Mick, “sen mutfağa gider gitmez bu battaniye kapıya doğru gitti, yemin ederim. Kapının tokmağını çevirmeye çalıştı, dışarı çıkmak istiyordu. İlk şoku atlatınca yataktan kalkıp üstüne yürüdüm, yanına vardığımda tokmaktan üstüme sıçrayıp gırtlağıma dolandı, beni boğmaya çalıştı!” “Mick biraz rahatsız,” dedi karısı, “ona iğne yapıyorlar. Yan etkileri var, hayal görüyor. İçerken de görürdü. Hastaneye yatınca düzelir.” “Lanet olsun!” diye bağırdı Mick pijamalarının içinde çok sis, “bu battaniye beni öldürmeye çalıştı diyorum size, iyi ki magnum doluydu, dolaba koştuğum gibi çıkardım, yine saldırdığında sıktım. Sürünerek uzaklaştı. Sürüne sürüne kanepeye tırmandı, orada duruyor iste. Merminin açtığı deliği görebilirsiniz. Hayal filan görmedim ben.!

Kapı çalındı. Yöneticiydi. “Çok gürültü yapıyorsunuz,” dedi. “Saat ondan sonra televizyon ve gürültü yok.” Sonra gitti. Battaniyenin yanına gittim. Gerçekten de bir delik açılmıştı üstünde. Battaniye hareketsizdi. Bir battaniyenin can alıcı noktası nerededir? “Tanrım, bir bira içelim,” dedi Mick, “ölüp ölmemek umurumda değil.” Karısı üç şişe açtı. Mick ile birer Pall Mall yaktık. “Hey, moruk,” dedi Mick, “giderken bu battaniyeyi de götür.” “İhtiyacım yok, Mick,” dedim, “sende kalsın, kullanırsın.” Birasından sıkı bir yudum aldı. “Bu allahın cezası şeyi buradan götür!” “İyi de, ÖLDÜ, değil mi?” “Nereden bileyim?”
“Bu battaniye saçmalığına inandığını mi söylüyorsun, Hank?” diye sordu karısı.
“Evet, bayan.” Başını geriye atıp güldü. “İki kaçık orospu çocuğu tanıyorsam, sizlersiniz” dedi. “Sen de İçiyorsun, değil mi?” diye ekledi sonra.
“Evet, bayan.”
“Çok mu?”
“Bazen.”
“Tek istediğim bu Allahın cezası battaniyeyi buradan götürmen!” dedi Mick. Biramdan büyük bir yudum alıp. keşke votka olsaydı, diye geçirdim içimden. “Tamam, dostum.” dedim, “madem islemiyorsun, götürürüm.” İyice katlayıp kolumun üstüne koydum.
“İyi geceler.”
“İyi geceler, Hank. Bira için teşekkürler.”

Merdiveni çıkmaya başladım: battaniyede hayal belirlisi yoktu. Mermi işini bitirmişti belki de.

Odama girip battaniyeyi iskemlenin üstüne fırlattım. Bir süre oturup izledim. Aklıma bir fikir geldi. Bulaşık kabını alıp içine gazete kağıdı doldurdum. Sonra patates soymak için kullandığım bıçağı aldım, iskemleye olurdum. Battaniyeyi kucağıma alıp bıçağı havaya kaldırdım. Kolay değildi ama o battaniyeyi kesmek. İskemlede kalakalmıştım. Los Angeles’in o berbat gece ayazı enseme vuruyordu ve kolay değildi. o battaniyeyi kesmek. Nasıl bilebilirdim ki? Bir zamanlar beni delice sevmiş bir kadındı belki de. Battaniye kılığına girmiş benden öç almaya çalışıyordu. İki kadın düşündüm. Sonra bire indi. Sonra mutfağa gidip bir şişe votka açtım. Doktorlar sert içkilere takılırsam öleceğimi söylemişlerdi. Ama gizli gizli onlara karşı çalışıyordum. İlk gece bir yüksük dolusu. Ertesi gece iki yüksük. Derken… Bir bardak kovdum bu kez Ölüm değildi rahatsız edici olan, hüzün ve meraktı. Battaniye belki de beni ölüme, yanına almaya çalışan bir kadındı, ya da bir battaniye olarak beni sevmeye çalışıyor, bunu nasıl yapacağını bilemiyordu… Mick’i de beni izlemeye çalışırken onu engellediği için öldürmeye kalkışmamış mıydı. Delilik mi? Olabilir. Ne delilik değildir ki? Maval delilik değil miydi? Kurmalı oyuncaklardan farksızdık… Birkaç kez kuruluyorduk, sonra da güle güle… Ortalıkla dolanıp varsayımlarda bulunuyor, planlar yapıyor, valiler seçiyor, bahçemizdeki çimleri biçiyorduk…  Delilik tabii, ne delilik değildir ki ?

Votka bardağını bir dikişte boşaltıp bir sigara yaktım. Sonra battaniyeyi son kez elime alıp kestim! Kestim, kestim ve kestim, ne olduğu anlaşılamayacak kadar küçük parçalara kestim onu… parçaları bulaşık kabına koydum, kabı pencerenin yanına yerleştirdim dumanı üflemesi için vantilatörü çalıştırdım. Kap alev aldığında ben mutfağa gidip bir votka daha koydum. Döndüğümde kırmızı ve güzel yanıyordu, eski Bostan cadıları gibi, Hiroşima gibi, aşk gibi, bütün aşkların içinde bir aşk gibi, ve çok kötü hissettim kendimi. İkinci bardağı da içtim, hiçbir şey hissetmedim desem yalan olmaz. Bir tane daha koymak için mutfağa gittim, bıçağı da yanımda götürmüştüm. Bıçağı lavaboya fırlatıp şişenin kapağını açtım. Lavabodaki bıçağa baktım yine. Yan tarafında kan izi vardı. Ellerime baktım. Ellerimde kesik olup olmadığını kontrol ettim. İsa’nın elleri harikulade ellerdi. Ellerime baktım. Kesik filan yoktu. Çentik bile. Yanaklarımdan aşağı gözyaşlarının süzüldüğünü hissettim, bacakları olmayan ağır ve anlamsız şeyler gibi sürünerek. Deliydim. Gerçekten delirmiş olmalıydım.
c.bukowski / büyük zen düğünü

NIYE KUSERSIN SEN ASKA...

En sevdigim sarkilardan biri ....

23 Şubat 2012 Perşembe

ABYSS

Being alone seems to be a bottomless ABYSS
Sinking to the bottom of the darkest pits..
What you can see only..
Your stupid childhood fears
Seeking a hand to grab your dreams
But never let you wipe out
Your bleeding tears..
Oh mama please come back..
Do not let me fall into this...

SEN

Yastigimin enseme verdigi rahatlik gibisin...
Yumusak huzurlu ve temiz...
Bazen basim yastiktan kayar ve boynum tutulur,,
Sensiz kalmak  boyle bir sey sevgilim...

OLUM

Camdan bakiyorum kar tanelerine
Bir oraya bir buraya savruluyorlar
Sansli olanlari bir  evin catisina konuyor
Sanssizlar ise islek bir caddeye...
Sonunda hepsi eriyecekler...
Ne catilarda ne de caddelerde kalacak izleri...
Sadece hafizalarimiz da tatli bir ani olarak kalacaklar...
Dostlarinizi daha sik arayin..sevdiklerinize daha cok sarilin...
Kimimiz bir cati altinda kimimiz sokaklarda
Ama hepimiz mutlaka bir gun eriyip karisacagiz topraga....

22 Şubat 2012 Çarşamba

I AM A BLACK MAN FROM TENNESSE...

I am a black man from tennesse
Who wants to settle n be free
I am a black man from tennesse
Whose heart's  making anarchy...
Jelaousy is the answer
Shouldn't be...
I am a black man from tennesse
Who came to you
With lots of sympaty
But my sorrow
Never let me be free...
I am a black man from tennesse
Conquer my sadness
Is the key...
Never look back and never repent
Feel the moment
Stop this nonsense torment..
I am a black man from tennesse
Whose heart's aching
Wanna be pain free...
I am a black man from tennesse
Who wants to broke all the chains eternally...
Leave the anguish...
Be as you wanna be...
Don't scare...
Remember the promise
That i was given to you...
Following the first-trace
By making of you...
I am a black man from  tennesse
I will always be there for you...

                                      7/23/2011  1.45 A.M

METAFOR

Beynimin kıvrımlarında
İnce bir sızı dolaşıyor ....
Derinden usul usul kemiriyor yanlızlğım...
Kimsesizim...
Sadece bir ben kaldım
Birde kıytırık silüetim...
Gölgem bile çekinir oldu kendimden ...
Issız bir çöl gibiyim şu sıralar
Geceler uzun soğuk ve sessiz ...
Aşk o aşk yokmu o aşk
Aradığında bulamadığın çorabının teki sanki ...
Yalınayak kaldım.... üşüdü ayaklarım
Hep eksik ....
Kaldırım taşları misali yanyanayız
Ama farkındamıyız üzerimize basan o ağır adımların ?
Emin değilim ....
Çekip gitmekte var ama
Nereye ? Nasıl ?
Atlasin ki kadar güçlü değil ki omuzlarım
Taşıyamıyor ağır  yükünü bu yavşak dünyanın ...
Vazgeçiyorum ....
Diyebilseydim keşke ...

JUST KEEP ON

When  you feel lonely
Heart broken and  dizzy
No where to turn
No where to hide
Just keep on and on baby be my side...

Have nothing to share
Don't have the spare
Fuck the rest of who don't care
No where to turn
No where to hide
Just keep on and on baby be my side...

Hidden treasure not far away
Listen to your heart anyway ...
No where to turn
No where to hide
Just keep on and on baby be my side...


Close your eyes and feel  the pain
Love ıs the healer not a chain
No where to turn
No where to hide
Just keep on and on baby be my side...

Is it me or you who have to blame
Can't you see dying our love's flame
No where to turn
No where to hide
Just keep on and on baby be my side...

KOZA

Kozasina hapsolmus bir tirtilin yanlizligidir senin ki
Zamani gelinceye kadar kalmak zorundasin ...
Kanatlarin cikip , ucmaya basladigin  o ilk gun
Ruzgarla tanisacak , rengarenk ciceklerle opuseceksin
Ve kanatlarina yansiyacak askin rengi ....

TIME

Time flies
With the wings of lies...
İllusions covered of our eyes
Silence !
All ı need a bit of silence...

Darkness falling down from the sky
Unborn child has no tears while he cry
Love is the only answer to try

Time flies
With the wings of lies
İllusions covered of our eyes
Silence !
All ı need a bit of silence....

Catch the last leaf
Before hits the ground
Earth travel fast to the Armageddon bound
Wake up  Wake up  Wake up

Mankind killing the humanity
Souls for sale reason of poverty
İnnocense left us too long ago
All the faces covered wıth dark mascara

                                                        Melih Ozgul
                                                    Friday, January 6, 2012

30 Mayıs 2011 Pazartesi

.....

yuzune her baktigimda
tekrar tekrar asik olurum sana
sanki ilk kez gormuscesine seni...
o yuzdendir uzun uzun bakmalarim ...
gozlerinin icinden yuregine
macera dolu seyahat baslar benim icin her seferinde
hic bitmesin isterim o an...
dudaginin kivrimindan anlarim
yada burnunun ucundaki kizariktan...
baskalari gibi sahte gulumsemene  aldanmam
bilirim uzmustur hayat seni o an...

CAY BARDAGINDA KI RAKI

Kucuk bir dokunus yeter
Hatta bazen kacamak bir bakis...
Yasaklanmissa aleni  sarilmalar
Ve dokunamiyorsa dudaklarim sana...
Asla vazgecmem senden...
Dun gece masada yaptigim gibi
Degistiririm ictigin raki bardagini caktirmadan
Ve operim seni kana kana ...
Cay bardaginda ki sek raki ve senin dudak izlerin...
Dun geceden aklimda kalan tek sey..
Ne guzeldi ama...

GELINCIK

Yanlizim isimsiz bir dagda tek basima
Yuregimin sesini dinliyorum birbasima
Sensizligin izdirabina dayanamiyor bedenim...

Gecenin karanligin da gozlerim yanip sonen yildizlara takiliyor..
Gokyuzu oylesine parlak oylesine berrak ki
Yildizlar tipki sen gibiler..isil isil..
Uzanip tutuverecekmis gibi yakin
Ama gercekte bir o kadar da uzak...

Cadirimin onunde kucuk bir gelincik acti ...
Adini SEN koydum...
Gune SEN ile baslamak kadar keyifli bir sey yok...
SEN olmadan once cadirim sadece bir siginak idi..
Simdii evim oldu...Huzurluyum...

Yagmurun sesi bir baska buralarda...
Sanirsin doga turku soyluyor...
Agaclarin ruzgarla valsi
Topragin kokusu
Yaban hayatin karmasik duzeni...
Yasadiigini hissetmek ne muthis bir duygu...

Ah askim hayat her seye ragmen oylesine guzel ki
Gereksiz cekismeler
Bizim cok asilamaz gibi gordugumuz sikintilar
Gercekte hepsi bos...
Ani yasamayi bilmeden hayattan cok seyler beklemek ne aptalca...
Tabiat insana bunu ogretiyor iste..
Hiic birsey icin acele etme...ani yasa..
Olacak olan oluyor bir sekilde nasilsa...

Tek eksigim bu ruya da sensin...
Gozlerimi kapatip
Seni hissederek gune basliyorum ve
Cadirimin fermuarini acip
SEN ile gozlerimle konusuyorum...
O beni cok iyi anliyor..ben de onu
Gelincigim seni cok ama cok ozledim
Gel artik....

26 Şubat 2011 Cumartesi

15 Şubat 2011 Salı

Bir çok insan mutluluğu burnunun üstünde unuttuğu gözlük gibi etrafta arar.

12 Şubat 2011 Cumartesi

A.Q

A.Q

by Melih Ozgul on Wednesday, February 9, 2011 at 2:57am
"GIT" demek kolay degil
Tipki "KAL" demek gibi...
Kalipta gulduremedigim
Gidipte unutamadigim
Bir "HUZUN" var yuzunde hep...
Gozlerinin bugusu ...
O sisli bakislarin ...
Dudaklarinda ki o kuskunluk...
Huzun kokuyor tum bedenin...
Bazi asklarin ici bostur...
Kendin doldurursun icini...
Buyutursun...Yuceltirsin...Evirir cevirirsin...
Sonunda da ortaya cikandan memnun olmaz
Yaptigin seyden SIKILIR  atarsin...
Oysa sen dolu dolu geldin bana..
Eksiksiz...Ve tam...
Bir kusuru vardi  askimizin sadece
Tesaduf ozurluyduk ikimizde...
Birbirimizi dusunmezken uzaklarda...
Kader cizgisinin en ince yerinde dans eder bulduk kendimizi...
Ne bir ritm vardi nede bir melodi oysa...
Ne bir yuz ne bir nefes yokken ortada
Seni sevmeye baslamistim ben oysa...
KALMAK ve GITMEK arasinda cokta fark yok benim icin...
Kalirken nasil sevdiysem giderkende oyle sevecegim
Alip goturemeyecegim
Gulusum,kikirdeyisim,muzip bakislarim ve hatta deli bakislarim da sana kalacak
Tipki sefkatin,sicakligin,askla bakan guzel gozlerin ve tabii ki kokun gibi...
A.Q lafini en guzel telafuz eden
Hasstir derken hakkini veren
Yanin da olmaktan hep keyif aldigim
Hic ama hic cekinip utanmadigim
En onemlisi yanindayken kendim oldugum insan....
Seni cok seviyorum A.Q:)

24 Aralık 2010 Cuma

ASKIN TARIFI

KISIK ATESTE PISIR ASKIMIZI SEVGILIM
DIBI TUTMASIN...
KAPAGINIDA SIK SIK ACIP BUHARINI KACIRMA KI
LEZZETI KACMASIN...
PISMIS ASA  SAKIN SU KATMA
LAPA OLMASIN...
TUZUNU BIBERINI IYI AYARLA
DILIMIZI YAKMASIN...

MANASIZ

Ici bos sozlerin memleketinde buyudum...

Hep dinledim

Ama hic soyleyemedim...

Sirasi gelidigin de bir ahh cektim...

Yanlis anlasilip   suruldum..

Hic bir yere kok salamayip

Kurudum..

BAKIS

Gordugum en durust
Bir cift goz
Seninkiler...
Cunki bana hic
Yalan soylemediler...
Bazen agladilar...
Bazen gulduler...
Ara sira sinirlendiler..
Ama dedim ya
Cok durusttuler...
Bana hic ama hic
Yalan soylemediler...

KESKE

Yikilirim...
Oyle bakma bana yagmur gibi...
Dagit ruhunu saran korku bulutlarini
Suzulmesin yanaklarindan inci taneleri...
Sen...
Dusler alemimin en guzel melikesi...
Gecelerimin ortagi
Gunduzlerimin ozlemi...
Arayipta bulamadigim gizli hazinem...
Kahrolurum...
Huzun dusmesin o guzel gozlerine...
Sen yanimda ol
Sadece...
Bu bana yeter..
Vazgecerim tum
Keskelerimden...

SEN VE BEN

Yarinlara odunc verdik
Umutlarimizi...
Bugune dair
Hic bir seyimiz kalmadi..
Maziye eski yanlisliklarimizi ekledik..
Her seyimiz yarimdi..
Sevincimiz de ..
Huznumuz de..
Yoklugun varligina
Alisamadik bir turlu..
Hep istedik..
Umduk ..
Hayal ettik..
Teslimiyeti gucsuzluk..
Gururu zafer saydik...
Kah agladik kah gulduk...
Sen ve ben
Aslinda
Batan gemide ki
Iki ayri yolcuyduk...
Keskeler denizin de
Birlikte bogulduk...

FORMUL

Seni çok seviyorum deme bana...
Olması gerektiği kadar
İçinden geldiği kadar sev...
Zorlamadan...
Ikınmadan...
Düşünüp taşınmadan...
Hesapsızca..
Kitapsızca...
Sen gıbı sev benı...
Tam ve eksiksiz
Ateşlı ve mağrur...
Kusurlarımı da sev
Korkularımı da ...
Yalnızlığımı paylaş
Hayallerime ortak ol...
Çünki ben seni böyle seviyorum...
Ne çok fazla
Ne çok eksik
Sadece olması gerektiği kadar

BABAM

Ellerim ne kadar da küçükmüş
Babamın parmağını ilk kez yakaladığım da...
Sıkıca tutmuşum olanca gücümle
Bırakmamacasına...
Şimdi ellerim büyüdü
Babamın parmağı görünmez oldu
Avuç içimde...
Korkuyorum...

DAMLA

Senin gözünde saklanmış
Gözünden düşmekten korkan
Bir damla göz yaşıydım...
Hep korktum
Ağlarsın bir gün diye...
Dualar ettim Tanrıya
Hiç üzüimeyesin
Hep gülesin
Çok ama çok mutlu olasın diye...
Dualarım kabul oldu
Sen çok mutlu oldun
O kadar çok mutlu oldun ki
Sevinçten gözlerin yaşardı
Ve ben o gün düştüm gözlerinden...

ŞEYTAN KULAĞINA KURŞUN...

Kurşun kalemin ile
Kurşun kadar ağır
Sözcükler yazıp çekip gitmişsin...
Gözlerimin suçu ne..
Bak kör oldular...
Yazdıklarını görünce..
Kulaklarıma dökmüşlerdi oysa
Kahrolası kurşunları
Duymayayım diye...
Sağırdım...
Kör de oldum sayen de...

ARSIZ

 TAKSIMIN ORTASINDA SAG ELIM SICACIK KOYNUNDA 
 YUZUMDE PUST BIR IFADE ILE HAYATA MEYDAN OKUDUM..
 NE BIR TELAS NEDE BIR ACEMILIK VARDI DOKUNUSLARIMDA...
 YEDI TEPELI SEHIR AVUCLARIMIN ARASINDAYDI SANKI...
 BEN  FATIH OLMUSTUM ....
 SEN ISE FETH EDILMEYI BEKLEYEN GUZEL ISTANBUL...

YOBAZ



SAKALINI UZATIP TAKARSIN BASINA SARIK

DOLANIRSIN ALEMDE ALIK ALIK

ELINDE TESPIHIN ZIKREDERSIN GUYA

ELBET BIR GUN BITECEK BU SAPIK RUYA

DUDAKLARIN SOYLESE DE ISMINI

KALBINDE YOKTUR ASLINDA CISIMI

NASIL OLSA

YUCE MEVLAM BILIR ISINI




NAMAZINI KILARSIN SASA ILE

HIC BIR CUMA YI ATLAMAZ SIN TEMASAA ILE

KURBANIDA KESERSIN HUSU ILE

NASIL OLSA

YUCE MEVLAM BILIR ISINI


HER SECDEYE VARISTA

HUNGUR HUNGUR AGLARSIN

FAIZ YEMEZ ,HARAM SEVMEZSIN

ZINA YAPMAZ ,ICKI ICMEZSIN

YALANDA ASLA SOYLEMEZ SIN

NASIL OLSA

YUCE MEVLAM BILIR ISINI


YETIM HAKKI YEMEZSIN

SAKALINLA MUTEBERSIN

TARTINDA DA PEK TITIZSIN

NASIL OLSA

YUCE MEVLAM BILIR ISINI


HARAMA UCKUR COZMEZSIN

DONUP BIR KEZ OLSUN IC GECIRMEZSIN

SEVDIGINE OKUYUP UFLERSIN

NASIL OLSA

YUCE MEVLAM BILIR ISINI

FETOCAN



Salya sumuk aglayip diline dolarsin yuce Mevla yi..
Her verdigin vaaz da kandiririsin dunya yi
Muritlerin saniyor seni, yer yuzunun ilahi
Nerden geliyor bu saltanatin kaynagi...
Varmi bunun mantikli bir izah i ?

Gorunurde sahih sin yoktur senden ustunu
Lakin millet anlamaz ,Rabbim bilir aslini
Bu asirda yoktur senden daha cazgiri...
Devir senin devrin ,kostur bakalim aygiri..

Cehennemin kapilari acilinca ardina dek...
Bir bakin bakalim ,kim ordan kacabilecek...
Allah ile aldatan icin yoktur baska secenek...
Yuce Mevlam elbet bir gun senide gorecek..

Nefret tohumlari ekersin dunyanin dort bir yaninda...
Umuyorsun ,yeserecek ,buyuyecek elinin altinda
Lakin vazgec bu sevdadan,yakin zamanda
Yoksa mezarin bile olmayacak , bu kutsal vatanda

Camiler de okununca selaa'n
Nasil bilirdiniz ? diye sorunca imam
"Iyi bilirdik " desede , kandirilmis tebaa'n
Rabbim sakinmis ,yoktur sende izan

Ozan Melih derler adima
Yoktur bir dikili agacim namima
Kanmamali bu sapitmis ,yanlis akima
Canim feda ATATURK umun yoluna..

ONE MINUTE RECEBIM...








Recebim almis sazi eline,,,,,
Yanlis telden basiyor gozune gozune,...
Biri cikip dur desin su densize,,,,,
Kulaklarimiz mahvoldu ,yeter artik dense de
Bilirim cekip gitmez bu hergele

Recebimin hanimi ni almamislar gata ya....
Nasil dustuler bu buyuk ve vahim hataya...
Yakinda cikar kokusu, buyur bu fasarya...
GATA kulliye getirirler sana da cikar buyuk lotarya...

Recebimin oglunun gemicikleri.....
Sahipsiz mi sandin sen tekel deki iscileri....
Gel bak gor ne bekliyor densizleri...
Musalla tasinda yerin hazir ey hazretleri

Recebimin biyiklari postur
Agzi olan konusur, bostur....
Tekelcinin isyani aslinda fostur..
Artik sen yellene yellene ossur,,,

Recebimin elinde agir bir tokmak....
Sikiysa sen elestir ah zavalli ahmak...
Bu deyisler oyle bitmez sippadanak....
Iki torba komure satildin sen
Zavalli korkak

Recebimin saclari kara ....
Sormazlar mi adama.....
Atamizin kurdugu vatana ...
Ihanetin bedelini atma sakin yabana

Recebimin elinde falaka...
Cevresinde binbir turlu yalaka....
Diline askeri tutturmus ,malaka...
Guvendigi yerler var mutlaka...

Receb in tersi becer,,,
Voltaj dusunce ampul soner
Acep o gun recebi kim dinler...
Vakti gelince, imam tuttugunu gomer...

Recebim de yoktur hic insaf...
Bak yerlerde yatiyor ecdat saf saf...
Yurdumu alcaklara peskes cektin el insaf...
Carpacak seni de bir gun, o kutsal mushaf...

Recebimde bitmez acilim....
Acilimin sonu belli sacilim....
Bu milleti boyle bolen zavallinin...
Belasini verecek yuce tanrim

Recebim in akli pek kit tir...
Bu sozlerim ona hep zit tir...
SEHITLER OLMEZ,VATAN BOLUNMEZ....
Acilim sacilim ile bu millet kolay kolay cozulmez...

Recebim bilmez suheda yi...
Saniyor ki hepimiz olduk birer enayi...
Gun gelecek anlayacak, anya yi ve de konya yi...
Yuce mevlam verir ona hak ettigi cezayi...

Balbayim,Generalim,Albayim,Yarbayim...
Bu zulum bitecek elbet bir gun,biraz daha dayanin
Serefiyle iceride yatan Sizleri
Sakin unuttuk sanmayin

Er dogan tum memleketimde ki usaklara
Sakin sanmayasin bu laflarim uzaklara
Askerine sahip cikmayan YAVSAK lara
Benden selam olsun serefiyle iceride yatanlara...

Ozan Melih dir adim
Yoktur biinecek zayif bir atim
Calmasini bilmesem de var bir kirik sazim
Bu destani sana yazdim
Van munut "sayin" basbakanim!!!!!

A DAN SONRA B DEN ONCE

SENI SEVIYORUM

KACIS

RISK

Gulmek, hafife alinmak riskini ...
Aglamak, zayif duygusal gorunme riskini ...
Asik olmak, kullanilmak riskini...
Umutlanmak, hayal kirikligini yasama riskini...
Susmak, anlasilamamak riskini...
Sevmek ,baglanmak, ihanete ugramak riskini ...
Konusmak yanlis anlasilmak riskini ...
Dogrulari soylemek, 9 koyden kovulma riskini goze almaktir.
Zira yasamak risklerin en buyugunu almak demektir
Oda olumdur..Olumden ote kovulacak koy mu var ?...

PARADOX

Mutlulugun birinin mutsuzlugu olacaksa..
Ve sen mutlu oldugun da o uzulecek ise
Kafan karismasin,sakin suclama kendini...
Gercek ask kendini mutlu etmek degil
Karsindakini mutlu gormektir...

NEYLEYIM

Sen yoksan neyleyim
O sehr-i Istanbul u...
Sen varsin diye
Guzel o sehir..
Neyleyim bogazini ,martisini
Neyleyim carsisini,pazarini
Gectigin her sokagin da
Kokun sinmis o sehre..
Buram buram...
Sen kokmayan sehri
Ben neyleyim..
Neyleyim rakisini ,baligini
Neyleyim bar ini , sazini...
Senin ellerinin degmedigi
Gozlerinin gormedigi sehri
Ben neyleyim...

KUANTUM

Saat baslarini iple ceken bir yelkovan misali
Seninle gecirecegim o kisacik bir dakika icin
Deliler gibi kosup durmaktayim..
Acelem var ,sabirsizim...Kusuruma bakma
Senin gibi dingin ve sakin olup
Hayatin tadini cikartamiyor bu deli gonlum...
Aklim da , fikrim de ,gonlum de hep sen...

MONOTON

HIC

Dunyadan bakip,anlayamazsin evreni
Goremezsin yaratilmis tum mucizeyi
Istesende duyamazsin o ilahi senfoniyi
Teklik ve cokluk arasinda kalmissan eger
Bilemezsin,kavrayamazsin " HIC " ligi...
Bir su damlasiydin,gole dondun...
Tekrar kurudun ve cole dondun...
Anlamak icin arama evrenin derinliklerini...
Gerceklik ,senin icinde ki derinlik te gizli...
Sorma bana ne kadar derin diye ...Bilemem..
Aramak olsun gorevin...Anlamak olsun odevin...
"YOK"tun ..."VAR"sin ...."YOK" olacaksin ...
Bu iki " YOK " luk arasinda kalacak ve "SEN " olacaksin...
Sen olmanin degerini,elbet bir gun sen de anlayacaksin...
Kapisi kilitli gonlunu ,ettigin dua'n ile acacaksin....
Iste o gun sen ,o makam da ebediyyen kalacaksin...
HAMDIN... PISTIN... YANDIN...

GOLGE

AY ISIGINDA HAYAT BULUR GOLGEM
SADIKTIR,YALNIZ BIRAKMAZ BENI
USUL USUL GELIR ARDIMDAN
BILIRIM
YUZU YOKTUR BENZEMEZ BANA
SAGIR DEGILDIR KULAKLARI OLMASA DA
AYAK SESLERIMI DUYMASA DA
USUL USUL GELIR ARDIMDAN
BILIRIM
BITIP TUKENMEZ ONDA KI SADAKAT
BAZEN KARANLIGA GOMULSE DE HAYAT
USUL USUL GELIR ARDIMDAN
BILIRIM
GOLGE ASK A DUSMUS CARESIZCE
UZANIP YAKALAMAK ISTESEDE
FAYDASI YOK BUNU BILSEDE
USUL USUL GELIR ARDIMDAN
BILIRIM..
SABAH OLUP UYANDIGIMDA
GOLGEM YOK OLDUGUNDA
AYNAYA GECIP HER BAKTIGIMDA
UZULUR SADIK DOSTUM
BILIRIM

FIRARDA KI RUH

Nerde biraktim ruhumu bilemiyorum...
Calindi mi yoksa kactimi benden...
Ici bos bir besik gibi ,sallaniyor bedenim
Bir o yana bir bu yana...
Koca bir et yiginiyim...biraz kemik,biraz kan ...
Hepsi bu...

EYVALLAH ASKIM

Bana beni bu kadar
Cok sevme...
Benden cok seyler
Bekleme diyorsun...
Ama bir bilseydin
Seni ne cok sevdigimi...
Bir kez bakabilseydin
Benim gozlerimden sana
Ve bir kez olsun
Dokunabilseydin benim ellerimle...
Sende anliyacaktin seni sevmenin
Ne menem bir sey oldugunu..
Karanliktan korkan cocugun
Isigi istemesi gibi....
Oruc tutmus dudaklarin
Suya hasreti gibi....
Bir annenin gogsunde uyuttugu
Yavrusunun kokusu gibi...
Korku dolu kabuslar icin de
Okunumaya calisilan besmele gibi
Sana olan askim..
Seni oylesine seviyorum ki....
Senden gelecek her seye eyvallah dedim.
Olum bile olsa Eyvallah..
Eyvallah askim eyvallah

EFEKTIF ASK

DONA ROSA

Saclari agarmis
Eski pusku entarisi ustunde
Elinde sigarasi, kapi esigine oturmus
Hayallere dalmisti...
Kim bilir neler geciriyordu aklindan
Bu burusuk yuzlu iki buklum olmus
Ihtiyar kadinin..
Soramadim...
Belli cok seyler yasamis
Cok acilar cekmisti
Yoksa bu kadar derin
Cizgiler olmazdi yuzunde...
Gun gormemisti belli ki
Babasindan ve hatta kocasindan...
Gozlerinde griye kacan soluk bir mavi
Hep boyle miydi o gozler eskidende......
Soramadim....
Kapi esiginden otede
Akip gecen hayati
Dalgin gozlerle seyrediyordu...
Oynayan cocuklarin bagiris cagirislari
Komsunun havliyan arsiz kopegi
Haftalardir bicemedigi
Bakimsiz cimlerinin kokusu
Umurunda degildi sanki...
Soramadim...
Postacinin arabasinda calan salsa
O buz mavisi gozlerde isilti yaratti bir an
Ve hatta hafif bir tebessum kondu
O kurumus dudaklara...
Soramadim.....
Ambulansin aci sireniyle uyandi tum sokak...
Sedyede gordum o buz mavisi
Gozleri son olarak...
Bir dona rosa gecti bu hayattan
Bana da dokunarak...
Keske sorabilseydim .....
SORAMADIM

DILIMIN ALTINDA KI BEN

Dilimin altinda bir ben gizli
Soyleyecek cok sozu var belli
Bazen sevimsiz olsa da
Bazen sovup saysa da
Yaramaz bir cocuk gibi...
Lodos olup korkutan
Tatli bir meltem olup oksayan
Simsek olup patlayan
Yagmur olup aglayan da
Benim...
Dilimin altin da bir ben gizli
Soyleyecek cok sozu var belli

DENIZ

Deniz lerini Gezmis im ben bu dunyanin dort bir yaninin....
Ne Kubasinin ne Rusyasinin ne Amerikasinin nede Afrikasinin ...
Oylesine hircin ve magruru ve bir o kadar da masumu yoktur inanin..
imza
BENDENIZ

DEM...

Mutfak camindan suzulen sabah gunesi ,yuzune vuruyordu
Farkinda degildin seni izledigimin ,anne
Tatli bir telas icindeydin,yine ...
Kizarmis ekmek kokulari arasinda , senin kokun agir basiyordu ...
Sarildim sana arkadan,optum o mis kokulu yanagindan..
Gunaydin demeden ,gununu aydin etmek istedim bu sabah anne...
Kaynayan caydanligin fokurtusu bitirdi bu doyumsuz beraberligi..
Telas icinde kostun ona , beni birakip aniden....
Cay demini tam almisti senin elinden belki...
Ama ben tam demlenememistim be annem.....
Ogun bugundur demini alamamis cay gibiyim..
Icenin agzinda buruk bir tat birakiyorum ...
Keske o gun, o cay demsiz kalsaydi da....
Benim yuregimin demini tam verseydin be annem....
Annem ,cay icmez oldum o gun den beri...
Aci kahveler de aradim hep o tatli muhabbetini...

CIVI

Civisi cikmis gonlumun
Artik ne sen nede bir baskasi asilir oraya...
Sadece elimde kalan
Duvarda ki civiye asili duran suretin
Merak etme , oda yakinda duser oradan...